Akdenizde Osmanlının Gücü
Osmanlıların yalnızca kıyılarını korumak amacıyla denizlere donanma gönderdikleri, bunun dışında gemi inşaa edemedikleri ve güçlü donanmalara sahip olamadıkları tekrar edilir. Bu eldeki kaynakların yeterince incelenmemesinden ve bu konunun yeterince araştırılmamasından kaynaklandığını düşünülebilir.
Osmanlılar bir kara devleti olarak ortaya çıkmıştır fakat sahillere ulaştıktan sonra denizle tanışıp bunları elinde bulunduran devletlerden almış, Akdeniz ve Karadeniz’e sahip olmuşlardır.
16. yy. Dünyasında güçlü devletlerin Akdeniz etrafında oluştuğu ve Akdeniz Dünyası’nı meydana getirdikleri görülmektedir. Bu dünyada şüphesiz Osmanlı Devleti etkin bir rol oynuyordu ve İspanya, Venedik, Ceneviz, Fransa, Papalık, Fransa, Napoli, Malta gibi denizlerde söz sahibi devletlerin Haçlı Donanmaları’na karşı çoğu kez tek başına mücadele ediyordu. Osmanlı İmparatorluğu denizlerdeki hakimiyetini 18. yy’ın sonlarına kadar korumayı başardı.
Osmanlı İmparatorluğu denizdeki gelişmeleri, teknolojik yenilikleri yakından takip ediyordu. 17. yy’ın ortalarına kadar kürekle hareket eden gemileri yani kadırga ve benzerlerini inşaa edip, 17. yy’ın ortalarından itibaren yeni yelkenli gemileri yani kalyonları kullandılar.
Osmanlı İmparatorluğu hem kendi halkına hem de kendisine antlaşmalarla bağlı olan devletlere kendi sularında ticaret yapma hakkını vermiştir. Bunun en önemli nedeni denizlerde güvenliği sağlamak ve kendi gözetiminde ticaret yapılmasını sağlamaktır.
Günümüze intikal eden denizcilikle ilgili Osmanlı belgelerinin çokluğu aslında denizlere imparatorluk tarafından ne kadar önem verildiğinin bir kanıtıdır.
Beylikten İmparatorluğa Osmanlı Denizciliği |
Pulya Seferi |
II. Bayezid Dönemi ( 1481-1512 ) |
Yavuz Sultan Selim Dönemi ( 1512-1520 ) |
Kanuni Sultan Süleyman Dönemi ( 1520-1566 ) |
Kuruluşundan itibaren İstanbul’un fethine kadar olan 150 yıllık süreyi üç döneme ayırabiliriz;
• Marmara sahillerine ulaşma ve denizci beyliklerle temasla başlayan denizlerle tanışma: Türklerin denizlerle karşılaşması Anadolu’nun ilk fetih yıllarına kadar uzanır. 1085’te İzmir ve civarını fetheden Çaka Bey ilk defa ciddi olarak denizlerde hareket başlatan Türk beyi olmuştur. Midilli, Sakız, Sisam, Rodos gibi stratejik önemi olan adaları fetheden Çaka Bey Bizans’a karşı varlığını başarıyla korumuş Türk denizciliğine örnek olmuştur.
Selçuklular’ın Alanya’da kurdukları tersane ile Akdeniz için, Sinop’ta kurdukları tersane ile Karadeniz için bir donanma hazırladıklarını ve Anadolu’nun Akdeniz sahillerini koruma altına aldıklarını; Karadeniz’de Kırım’a kadar sefer düzenlediklerini biliyoruz. Selçuklular’dan sonra kurulan bazı beylikler de deniz faaliyetlerini ihmal etmemişlerdir. Aydınoğulları beylerinden Gazi Umur Bey kurduğu güçlü donanmayla Kıbrıs ve Girit’e, Ege sahillerini Venedik saldırılarına karşı korumak için de Bozcaada, Sakız Adası ve Gelibolu’ya seferler düzenlemiştir. Osmanlılar kendilerine öncülük eden Batı Anadolu’da kurulmuş olan denizci beyliklerin mirasından yararlandılar. Bu beylikler; Menteşeoğulları, Aydınoğulları, Saruhanoğulları ve Karesioğullarıdır. Osmanlılar Karesi Beyliği’ni sınırlarına kattıktan sonra (1347-1348) denizlere ulaşınca bir donanmaya sahip olma ihtiyacını ilk defa ciddi olarak hissettiler.
• Yıldırım Bayezid’in Gelibolu’yu donanma üssü ve tersane olarak teşkil etmesi ve Venedik’le rekabet: Osmanlılar, Rumeli fütuhatının ilk basamağı olan Gelibolu’nun fethiyle (1354) bir taraftan Balkanlar’a doğru genişlerken bir taraftanda denizlere yönelmişlerdir. Bu yüzden Gelibolu sadece Balkanlar’a açılan bir kapı ve hareket üssü değil aynı zamanda denizlere çıkışta önemli bir hareket noktası olmuştur. Ayrıca Anadolu’dan Rumeli’ye geçişin tek güvenli noktası olan Gelibolu sayesinde boğazın güvenliği de sağlanmış oluyordu. Osmanlılar Rumeli’ye yerleştikten sonra Karadeniz ve Ege Denizi’nde önemli ticaret kolonileri kurmuş olan Venedik ve Cenevizliler ciddi bir tehdit oluşturuyordu. Bu yüzden Çanakkale Boğazı’nı ve Marmara sahillerini korumak için Gelibolu’da önemli bir tersane ve donanma kurmaya çalıştılar. Yıldırım Bayezid Boğaz’ın stratejik ve iktisadi önemini bildiğinden Gelibolu’yu bir deniz üssü olarak kurmaya çalıştı ve bundan sonra boğazın Türk hakimiyetinde olduğu bildirildi. Boğazdan geçecek her geminin kontrolüne başlandı.
Çelebi Mehmet’in (1413-1421) donanmaya önem vermesi Gelibolu Kalesi’ni sağlamlaştırması, Osmanlı Devleti’nin deniz savaşlarında başarılı sonuçlar almasını sağlamıştır. Bu dönemde, deniz ticaretini elinde bulunduran Venedik ve Ceneviz’in deniz teknolojisi ve personel takviyesi bakımından Osmanlı denizciliği üzerinde etkisi olmuştur. Cenevizlilerle dostane ilişkilere karşılık, Venediklilerle düşmanca ilişkiler görülmüştür. Elbette Osmanlılar’ın Cenevizliler’in yanında olması onlarında Osmanlılar’ın yanında olmasının doğal bir sonucudur. 1416 yılındaki Osmanlı-Venedik deniz savaşında görev yapan denizcilerin çoğu Cenevizli idi. Bunun dışında teknik anlamda yani gemi ve tersane teknolojisinin geliştirilmesi açısından Akdeniz’in en ünlü deniz imparatorluğu Venedik’ten yararlanılmıştır.
Gittikçe güçlenen Osmanlı denizciliği, 15. yy’ın ilk yarısından itibaren daha tecrübeli kapudanlarla gelişmiş ve Çalı Bey kumandasında Venediklilerle mücadeleye girişilmiştir. Selçuklular ve Anadolu beylikleri ve Osmanlı Beyliği sırasında kurulan donanmalar daha çok bir akın donanması özelliğindeydi. Osmanlı denizciliği Venedik ve Ceneviz karşısında alınan bazı galibiyetlere rağmen esas itibariyle zayıf durumdaydı.
• Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethederek Karadeniz ile Akdeniz’e açılması ve Osmanlı deniz imparatorluğunun temellerini atması: II. Mehmed’in İstanbul kuşatmasıyla ilgili planları arasında deniz yolu güvenliğini sağlamakta bulunuyordu. Bunun için Anadolu Hisarı’nı tamir ettirmiş tam karşısına da Rumeli Hisarı’nı (Boğazkesen) yaptırmış böylelikle Karadeniz’e geçişi kontrol altına almış ve İstanbul’a gelecek her türlü yardımı bu yolla engellemiştir. Ayrıca Boğaz’dan geçen her geminin içinde kaçak mal ve köle olup olmadığının kontrol edileceği, izinsiz geçtikleri takdirde toplarla batırılacakları duyurulmuştur.
Gittikçe güçlenen Osmanlı denizciliği, 15. yy’ın ilk yarısından itibaren daha tecrübeli kapudanlarla gelişmiş ve Çalı Bey kumandasında Venediklilerle mücadeleye girişilmiştir. Selçuklular ve Anadolu beylikleri ve Osmanlı Beyliği sırasında kurulan donanmalar daha çok bir akın donanması özelliğindeydi. Osmanlı denizciliği Venedik ve Ceneviz karşısında alınan bazı galibiyetlere rağmen esas itibariyle zayıf durumdaydı.
• Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethederek Karadeniz ile Akdeniz’e açılması ve Osmanlı deniz imparatorluğunun temellerini atması: II. Mehmed’in İstanbul kuşatmasıyla ilgili planları arasında deniz yolu güvenliğini sağlamakta bulunuyordu. Bunun için Anadolu Hisarı’nı tamir ettirmiş tam karşısına da Rumeli Hisarı’nı (Boğazkesen) yaptırmış böylelikle Karadeniz’e geçişi kontrol altına almış ve İstanbul’a gelecek her türlü yardımı bu yolla engellemiştir. Ayrıca Boğaz’dan geçen her geminin içinde kaçak mal ve köle olup olmadığının kontrol edileceği, izinsiz geçtikleri takdirde toplarla batırılacakları duyurulmuştur.
Fetihle ilgili hazırlıklar arasında Geliboludaki faaliyetler de önemli yer tutar.
Gelibolu tersanesi yeniden sağlamlaştırılmış, eski gemiler tamir ettirilmiş ve yeni gemiler yapılmıştır. Osmanlı donanmasının İstanbul’un fethinde ciddi bir rol üstlenmemesine karşın caydırıcı bir etkisi olduğu açıktır. İstanbul’un fethi Fatih’in Sultan-ı Berr u Bahr ( Kara ve denizlerin sultanı) olarak anılmasını sağlamış ve bu dönemden sonra girişilen yoğun fetihlerin, Osmanlı deniz imparatorluğunun kuruluşunu başlatmıştır. İstanbul’un fethiyle Osmanlı deniz politikaları daha uzak denizlere yönelmiş, iç denizlerdeki mücadeleler açık denizlere taşınmıştır. Bu yöneliş aslında İstanbul’un savunmasına yönelik bir politikaydı ve burada önemli iki yön vardı: Biri Karadeniz diğeri de Akdeniz. Halil İnalcık’ın belirttiği gibi: “İstanbul’a ve boğazın her iki yakasına sahip olan devletler öncelikle Karadeniz’e yönelmişlerdir.” 1461’de Amasra, Sinop ve Trabzon Rum İmparatorluğu alınmış, 1475’te ise Kırım seferi ile Kefe başta olmak üzeri bazı önemli mevkiler Cenevizliler’den alınmış, Doğu ticaret yolları Osmanlılar’ın eline geçmiş ve Karadeniz’in bir Türk gölü olması yolundaki ilk adımlar atılmıştır.
Gelibolu tersanesi yeniden sağlamlaştırılmış, eski gemiler tamir ettirilmiş ve yeni gemiler yapılmıştır. Osmanlı donanmasının İstanbul’un fethinde ciddi bir rol üstlenmemesine karşın caydırıcı bir etkisi olduğu açıktır. İstanbul’un fethi Fatih’in Sultan-ı Berr u Bahr ( Kara ve denizlerin sultanı) olarak anılmasını sağlamış ve bu dönemden sonra girişilen yoğun fetihlerin, Osmanlı deniz imparatorluğunun kuruluşunu başlatmıştır. İstanbul’un fethiyle Osmanlı deniz politikaları daha uzak denizlere yönelmiş, iç denizlerdeki mücadeleler açık denizlere taşınmıştır. Bu yöneliş aslında İstanbul’un savunmasına yönelik bir politikaydı ve burada önemli iki yön vardı: Biri Karadeniz diğeri de Akdeniz. Halil İnalcık’ın belirttiği gibi: “İstanbul’a ve boğazın her iki yakasına sahip olan devletler öncelikle Karadeniz’e yönelmişlerdir.” 1461’de Amasra, Sinop ve Trabzon Rum İmparatorluğu alınmış, 1475’te ise Kırım seferi ile Kefe başta olmak üzeri bazı önemli mevkiler Cenevizliler’den alınmış, Doğu ticaret yolları Osmanlılar’ın eline geçmiş ve Karadeniz’in bir Türk gölü olması yolundaki ilk adımlar atılmıştır.
Çanakkale Boğazı’nın girişindeki iki sahile de Kal’a-i Sultaniye (Sultaniye) ve Kilid-i Bahr (Kilidbahir) kalelerini yaptırmıştır. Böylece Venedik, Ceneviz, Papalık ve Rodos donanmaları gibi devrin en önemli güçlerine karşı İstanbul güvenlik altına alınmış, Akdenizle Karadeniz arasındaki ticaret yolu hakimiyeti Osmanlılara geçmiştir. 1455’te Rodos şövalyeleriyle karşılan donanma İstanköy, İncirli, Sömbeki, Leryos ve Kalimmos gibi adalara baskınlar düzenlemiş, ganimet ve esir almıştır. 1456’da Boğaz’ın girişine hakim bir bölgedeki Ceneviz idaresindeki Taşoz, Semadirek, İmroz ve Limni adalarını fethedilmiştir. Boğazönü adaları idari bakımdan Osmanlı donanmasının üssü ve hareket merkezi olan Gelibolu sancağına bağlanmıştır. 1462’de Fatih’in emrindeki donanma ile Midilli alınmış böylece Çanakkale Boğazı’nın Ege Denizi’ne açılan kısmı tamamen kontrol altına alınmıştır. 1463-1479 arasında Osmanlı-Venedik savaşları arasında en önemli sefer 1470’te Eğriboz’un fethedilmesidir.
Arnavutluk sahillerinin önemli bir kısmının Osmanlılar’ın eline geçmesi ve Venedikle yapılan antlaşma (1479) Osmanlılar’ı cesaretlendirmiş ve Batı Akdeniz’e açılma teşebbüsleri başlamıştır. Gedik Ahmet Paşa 1480’de İtalya’nın Pulya sahillerine gelmiş, Napoli Krallığı’na bağlı Otronto limanına demirlemiş ve burayı kısa sürede fethetmiştir. Aslında İtalya fütühatına devam etmek istemişse de Fatih Sultan Mehmed’in ölümüyle geri çağrılmış ve bir seneden fazla Osmanlı idaresinde kalan Otronto tekrar Napoli Krallığı’nın eline geçmiştir. İtalya seferinin devam edememesinde Cem meselesinin olumsuz etkisi olmuştur. Yine 1480’de Mesih Paşa idaresinde bir ordunun Rodos üzerine gitmesi (başarılı olamasalarda) Osmanlı deniz beyliğinin bir deniz imparatorluğu olma yolunda ilerlediğini göstermektedir.
Bu dönemdeki denizcilik Fatih dönemindeki deniz politikalarının devamı niteliğindedir. 1484’te Karadeniz’in en önemli ticaret limanları olan Kili ve Akkirman’ın alınmasıyla güney-kuzey ticaretinin bütün çıkış noktaları Osmanlı hakimiyetine girmiştir. Böylelikle yeniden Akdeniz’e yönelinmiştir. Bir taraftan tersaneler geliştirilmiş diğer taraftan gemi yapımı çalışmaları artmıştır. Denizlerde gittikçe güçlenen Osmanlılar 1499’da İnebahtı, 1500’de Moton, Koron ve Navarin’i almışlardır. Böylece Akdenizdeki Osmanlı varlığı gittikçe güçlenmiş ve denizcilerde tanınmaya başlamışlardır. Osmanlı donanması bu dönemde Akdeniz’in en kuvvetli donanmasına sahip Venediklilerden sayıca fazla olsalarda henüz yeterince tecrübeli değillerdi. Venediklilerle yapılan uzun savaşlar neticesinde gemi teknolojisinde bazı değişiklikler olmuştur; Venedik gemileri tarzında çekdiri ve kalyon, İspanyol gemileri tarzında göke inşa edilmiştir. 15. yy’ın sonlarında Fatih ve Bayezid devri donanmaları Ceneviz’in Karadeniz’deki kolonilerini uzaklaştırdı, Doğu Akdeniz ve Ege’deki Venedik ve Ceneviz gücüne büyük darbe indirildi.
Bu dönemde denizlerde mücadele başlatılan iki önemli alan karşımıza çıkmaktadır; biri Endülüs Müslamanlarının katliama uğradığı İspanya’da, diğeri ise Hint denizlerine ulaşan ve Kızıldeniz sahillerindeki Müslümanlan beldelerini özellikle Mekke ve Medine’nin korunması ve Mısırdaki Memlük devletine yardım amacıyla Portekizliler’e karşı.
• Osmanlı-İspanya Mücadelesi: İspanya tarafından din değiştirme mecburiyetine tabi tutulan Endülüs Müslümanları, kendilerini kurtaracak tek gücün Osmanlılar olduğunu düşünmüş ve yardım istemişlerdir. Fakat bu sırada Şehzade Cem meselesi ve Memlük devleti ile meşgul olan Osmanlılar’ın yardımları yeterince gerçekleşememiştir. Bunun dışında denizlerde kendi başına faaliyet gösteren Kemal Reis gibi denizcilerin Endülüs Müslümanlarını kurturma teşebbüsleri yararlı olmuştur.
• Osmanlı-Portekiz Mücadelesi: 15. yy.’ın sonlarında coğrafi keşiflerle birlikte Portekizliler Ümit Burnu’nu dolaşarak Hindistan’a ulaşmış ve burdaki malları süratle ülkelerine götürmeye başlamışlardır. Baharat ticaretinin Mısır bağlantı yolunu işlemez hale getirmek için Kızıldeniz’e hakim olmaya çalışmışlardır. Bu yüzden 1503-1513 arasında birçok kez Kızıldeniz’e girmeye Hindistan ticaretini kontrol altında tutmaya çalışmışlar fakat başarılı olamamışlardır. Bu mücadelede Memlükler ilk önce kendi imkanlarıyla yetinmişler fakat uğradıkları mağlubiyetten sonra Osmanlılar’dan yardım talep etmişlerdir.
• Osmanlı-Portekiz Mücadelesi: 15. yy.’ın sonlarında coğrafi keşiflerle birlikte Portekizliler Ümit Burnu’nu dolaşarak Hindistan’a ulaşmış ve burdaki malları süratle ülkelerine götürmeye başlamışlardır. Baharat ticaretinin Mısır bağlantı yolunu işlemez hale getirmek için Kızıldeniz’e hakim olmaya çalışmışlardır. Bu yüzden 1503-1513 arasında birçok kez Kızıldeniz’e girmeye Hindistan ticaretini kontrol altında tutmaya çalışmışlar fakat başarılı olamamışlardır. Bu mücadelede Memlükler ilk önce kendi imkanlarıyla yetinmişler fakat uğradıkları mağlubiyetten sonra Osmanlılar’dan yardım talep etmişlerdir.
Selman Reis 1515’te Süveyş’ten Memlüklüler’e yardım için yola çıktı. Bu sırada Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethettiği duyuruldu ve Selman Reis Süveyş’e geri döndü. Bundan sonra Basra Körfezi, Kızıldeniz ve Hint denizlerindeki mücadele padişahlar tarafından yürütülecekti. Sultan Selim’in Mısır’ı fethetmesiyle Kızıldeniz arcalığıyla Hint Okyanusu’na fiilen ulaşmışlar oldular ve karşılarında Portekizliler’i buldular.
Osmanlılar Akdeniz’de ticaretin merkezi haline gelen Suriye ve Mısır limanlarını ele geçirmiş böylelikle Doğu Akdeniz kıyılarında hakimiyet sağlamışlardır. Portekiz tehlikesi ve ele geçirilen yerlerin güvenliğini sağlama mecburiyeti Osmanlılar’ın denizciliğe son derece önem vermesini gerektirmiştir. Bu nedenle Yavuz Sultan Selim Haliç’deki tersaneyi Galata’dan Kağıthane’ye kadar genişletmiş ve çok sayıda gemi inşa tezgahı kurdurmuştur.
Yavuz’un Mısır’ın fethinden sonraki ilk hedefi Rodos olmuş ancak vefatıyla yarım kalan hazırlıklar oğlu Kanuni Sultan Süleyman’a kalmıştır.
Yavuz Sultan Selim’in yarım bıraktığı işi tamamlamış ve 1522’de Rodos’u fethetemiştir. Osmanlı padişahları arasında denizlerin önemini en çok kavrayan padişahtır. Bu dönem denizciliğinin Akdeniz ve Hint denizleri olmak üzere iki önemli mücadele alanı vardır;
• Avrupadaki topraklarını hakimiyet altında tutmak için Akdeniz’e
• Mısır, Arap Yarımadası ve civarına hükmedebilmek için Kızıldeniz ve Basra Körfezi’ne hakim olması gerekiyordu.
Saltanatının ilk yıllarında Doğu Akdeniz hakimiyet altında olduğundan yönünü Batı ve Orta Akdeniz’e çevirmiştir. Bu dönemde Kuzuy Afrika’da İspanyollarla mücadele eden, korsanlıktan yetişen bir Türk denizcisi ortaya çıkmıştı. Bu Barbaros Hayrettin Paşaydı. O’nun Osmanlı donanması hizmetine girmesi bir dönüm noktası olmuştur. Esasen Cezayir Sultanı olan Barbaros Paşa, Kanuni’nin davetiyle hizmetine girdi. 1534’te kapudan-ı deryalığa getirildi ve bu Avrupa devletlerinde büyük bir yankı uyandırdı. Fransa ve İspanya onu kendi taraflarına çekmeye çalışsada • Cezayir Sultanlığı yerine Osmanlı hizmetine girmeyi kabul etmiştir. Hayreddin Paşa Osmanlı donanmasını bir imparatorluk donanması olarak Akdeniz’e çıkarmak üzere yeniden teşkil etmiştir. Mayıs 1534’te Tunus’a doğru yola çıktı. İtalya kıyılarını yağmaladı fakat İspanya kralının Tunus’a gelmesi ve karaya asker çıkarması üzerine Cezayir’e çekildi. İstanbul’a dönerken Mayorka adasına saldırmış, pek çok esir ve ganimet toplamıştır.
• Avrupadaki topraklarını hakimiyet altında tutmak için Akdeniz’e
• Mısır, Arap Yarımadası ve civarına hükmedebilmek için Kızıldeniz ve Basra Körfezi’ne hakim olması gerekiyordu.
Saltanatının ilk yıllarında Doğu Akdeniz hakimiyet altında olduğundan yönünü Batı ve Orta Akdeniz’e çevirmiştir. Bu dönemde Kuzuy Afrika’da İspanyollarla mücadele eden, korsanlıktan yetişen bir Türk denizcisi ortaya çıkmıştı. Bu Barbaros Hayrettin Paşaydı. O’nun Osmanlı donanması hizmetine girmesi bir dönüm noktası olmuştur. Esasen Cezayir Sultanı olan Barbaros Paşa, Kanuni’nin davetiyle hizmetine girdi. 1534’te kapudan-ı deryalığa getirildi ve bu Avrupa devletlerinde büyük bir yankı uyandırdı. Fransa ve İspanya onu kendi taraflarına çekmeye çalışsada • Cezayir Sultanlığı yerine Osmanlı hizmetine girmeyi kabul etmiştir. Hayreddin Paşa Osmanlı donanmasını bir imparatorluk donanması olarak Akdeniz’e çıkarmak üzere yeniden teşkil etmiştir. Mayıs 1534’te Tunus’a doğru yola çıktı. İtalya kıyılarını yağmaladı fakat İspanya kralının Tunus’a gelmesi ve karaya asker çıkarması üzerine Cezayir’e çekildi. İstanbul’a dönerken Mayorka adasına saldırmış, pek çok esir ve ganimet toplamıştır.
En önemli başarısı 1538’deki Preveze Deniz Savaşıdır. Bu başarıda taktik dehası ve gemi türlerinin etkisi vardır. Bu savaşla birlikte Akdeniz’deki Hıristiyan hakimiyeti sona ermiştir. O zamana kadar yalnızca bir kara ordusu olarak görünen Osmanlı İmparatorluğu’nun artık bir deniz imparatorluğuna dönüştüğü anlaşılmıştır.