Osmanlı sultanlarının onikincisi ve islam halifelerinin yetmişyedincisi. 1546 yılında Manisa'nın Bozdağ yaylağında doğdu. Küçük yaştan itibaren Manisa'da değerli hocalar huzurunda tahsil ve terbiye gördü. 1558 senesinde dedesi Kanuni Sultan Süleyman tarafından Alaşehir sancak beyliğine tayin edildi. Babası İkinci Selim Han'ın tahta geçmesinden sonra Manisa sancak beyliğine getirildi. Bu vazifesi sırasında kıymetli hocalardan askeri ve idari bilgileri öğrendi. 15 Aralık 1574'de babasının vefatı üzerine Manisa'dan İstanbul'a gelerek 22 Aralık 1574'de Osmanlı tahtına çıktı.
1575'de Venedik, 1576'da İran ve 1577'de de Avusturya ile eski sulh andlaşmalarını yeniledi. 1578'de Osmanlı toprakların- daki yıkıcı ve bölücü faaliyetleri dolayısıyla İran'a sefer açtı. Bu sefer sırasında bilhassa Özdemiroğlu Osman Paşa İran kuv- vetlerini üst üste mağlubiyete uğrattı. Azerbaycan, Tiflis, Nihavend ve Hemedan bölgeleri Osmanlı hakimiyetine katıldı. Bu sırada Portekizliler Osmanlı himayesi altında bulunan Fas'a büyük kuvvetlerle saldırmışlardı. Portekiz ordusunu karşılamak vazifesi Divan-ı Hümayun tarafından Ramazan Paşaya verildi. Ramazan Paşa Vadi's Seyl ovasında Portekiz ordusunu büyük bir bozguna uğrattı. Portekizlerin ölüleri arasında kralları, büyük asilzadeleri ve devlet adamları da vardı. Kurtulabilenler donanma ile kaçmaya çalı- şırken bunlara da Sinan Reis ağır kayıplar verdirdi. Bu zafer ile Fas, Osmanlı Devleti'ne daha kuvvetli bir şekilde bağlandı. 11 Mayıs 1583'de üç gün üç gece devam eden ve gece de ateşler yakılarak devam edilmesi dolayısıyla Meşaleler savaşı denilen çar- pışmada Özdemiroğlu Osman Paşa İran kuvvetlerini perişan etti. Bu zaferin ardından Revan fethedildi. İran'la 1590 yılında İstanbul'da sulh andlaşması imzalandı. Buna göre İran bütün Osmanlı fütuhatını tanıyor ve ülkede sünni büyüklere dil uzatmamayı taahhüt ediyordu.
1592 yılında Bosna ve Macaristan hududunda vukubulan olaylar Osmanlı Devleti ile Avusturya arasındaki andlaşmayı bozdu. Neticede Avusturya ile onüç sene devam edecek olansavaş başladı.
Serdar-ı Ekrem Sinan Paşa 13 Eylül 1594'de Yanıkkalesi önünde Avusturya kuvvetlerini bozdu ve kaleyi zabtetti.Ancak Avusturya mes'elesi kesin olarak halledilmeden Sultan üçüncü Murad Han 15/16 Ocak gecesi vefat etti Naşı Ayasofya Camii yanındaki babası babası ikinci Selim Han'ın türbesine defnedildi.
Sultan Üçüncü Murad Han Arapça Ve Farsçayı Çok iyi Bildiği Gibi İslami ilimlerin tamamına vakıf olup,bazı ilimlerde mütehassız idi.Tedbirli hareket eder, ifrattan (aşırıya kaçmaktan) ve küçük bir haksızlık yapmaktan çok sakınırdı.Şair bir sultan olup Muradi mahlasıyla şiirler yazmıştır.Divanında Yer Alan şiirlerinden bir tanesinin açıklaması şu şekildedir:"Güzel huylu ol. Sen herkesin sözlerine kanma. Kalbini deniz gibi geniş tut. Herkesin işinin ne olduğuna bak. Makamına ve maiyyetin- deki adamlara güvenme. Çünkü onlar geçicidir. Ahiret hayatını iste. Dünyanın işlerine bakma. Dünya oturma yeri değildir. Sadece köhne,geçici bir konaktır.Bu dünyaya her kim geldi ise kendi yurduna göçtü. Maddi ve manevi ilimleri öğren. Sana büyük rütbe olarak bu yeter. Cehennem ateşine girmemek için çok çalış."
Murad Han devrinde Osmanlı Devleti en geniş sınırlarına erişti. Ülkede pek çok bayındırlık eseri ile ilim, kültür ve san'at merkezleri inşa ettirdi. Kabe-i şerif duvarlarını memerden yaptırdı. Harem-i şerfin su yollarını temizletti. Medine'de bir medrese, mektep ve zaviye, Manisa' da bir cami, medrese, imaret ve tabhaneden meydana gelen Muradiye külliyesi en önemli eserleri arasındadır.