Tarih Pusulası

Saray Tiyatrosu

19. yüzyıl, Osmanlı'da Batılılaşma ve yenilenme rüzgârlarının estiği bir dönemdi. İmparatorlukta büyük bir kültür değişimi yaşanıyordu. Tabii bu değişim, sahne sanatlarını ve müziği de kısa zamanda etkisi altına aldı. Biz de, sanatsever padişahların bu alanda yaptıkları atılımlardan, saraya kurdukları orkestra, tiyatro ve operalardan bahsedeceğiz bu yazımızda...


Saray Konservatuarı :Müzika-i Hümayun
İlk Saray Tiyatrosu
Parter Neden Boş?
Sarayın Neşesi Stravolo 


 

Saray Konservatuarı: Muzıka-i Hümâyun

Sultan III. Selim, II. Mahmud ve özellikle Abdülmecid, sahne sanatları ve müziğin gelişiminde büyük rol oynadı. Sultan II. Mahmud döneminde ünlü opera bestecisi Gaetano Donizetti'nin kardeşi Giuseppe Donizetti, Batı örneğinde bir askeri orkestra kurması için Türkiye'ye çağrıldı. Saraydaki gençlerin hem müzik hem sahne sanatlarında eğitim gördüğü, konservatuar gibi çalışan orkestra, Muzıka-i Hümâyun adını taşıyordu. Günümüzün Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın temelini oluşturan bu kurumun, bir başka deyişle 176 yıllık bir geçmişi vardır. Sarayda müziğe olduğu kadar, tiyatro ve operaya da büyük bir ilgi vardı. Dönemin bir belgesinden Sultan III. Selim'in opera seyrettiğini öğreniyor; 1839-40 yıllarında İstanbul'da sirk gösterimleri için iki amfiteatr ve iki tiyatro salonu yapıldığını biliyoruz. Bu tiyatrolardan birini, ünlü İtalyan illüzyonisti Bartalomeo Bosco yaptırmıştı. Naum adını taşıyan tiyatro, Batılı kaynaklarda İmparatorluk Tiyatrosu olarak anılır. İtalyan tiyatro ve opera topluluklarının gösteriler sunduğu bu tiyatro, saraydan büyük destek görüyordu. 1859 yılına kadar sarayların hiçbirinde kalıcı tiyatro yapılmadığından, bu tarihe kadar tiyatro gösterimleri için saraylarda geçici sahne ve salon kurulduğunu da belirtelim. 

İlk Saray Tiyatrosu

Kalıcı saray tiyatrolarının ilki, Sultan Abdülmecid'in yaptırdığı Dolmabahçe Sarayı Tiyatrosu'dur. Bu tiyatro, sarayın az ilerisinde, Gümüşsuyu'na çıkan yokuşun başındaydı. Bugün yerinde İnönü Stadı'nın bulunduğu tiyatronun mimarları Dieterle ve Hammont'dur. İç dekorasyonunu ise Dolmabahçe Sarayı'nda Abdülmecid'in dairesinin iç dekorasyonunu yapmış olan Sechan üstlenmiştir. 300 seyirci kapasiteli tiyatronun zemin katında parter ve localar, birinci katta yine localar, ikinci katta ise saray kadınları için kafesli localar bulunuyordu. Sahnenin teknik donanımı ise çağının en iyisiydi.

Dolmabahçe Sarayı Tiyatrosu 12 Ocak 1859'da açıldı. Açılışa şehzadeler, bütün saray halkı, devlet ileri gelenleri ve yabancı devletlerin elçileri çağrılmıştı. Önce Ricci'nin bir operasının iki perdesi, arada kısa bir keman konseri ve en son bir bale gösterisi sunuldu. Bu tiyatronun Türk dramatik yazarlığı için de önemi büyüktü. Çünkü ilk Türkçe oyun bu tiyatroda oynanmak üzere şair-gazeteci İbrahim Şinasi Efendi'ye ısmarlanmıştı. O da Anadolu'daki evlilik törelerini hicveden kısa, fakat güzel bir komedya yazmıştı: Şair Evlenmesi... Bu sahnede daha çok Naum Tiyatrosu'na gelen topluluklar gösterim veriyordu. Ayrıca Muzıka-i Hümâyun Okulu'nun öğrencileri için de bir uygulama sahnesiydi. Ne var ki, tiyatronun ömrü kısa sürdü. Sultan Abdülaziz döneminde, 1863 yılında binada yangın çıktı, tiyatronun içinin bir kesimi yandı. Bir daha da yapılmadı.

Abdülhamit ise bu binayla ilgilenmeyip, Yıldız'da başka bir tiyatro sahnesi yaptırmayı tercih etti. Dolmabahçe Tiyatrosu'nun arşivlerde kalmış gravürü, ihtişamını çok iyi gösteriyor. 1900'lü yılların başındaki fotoğraflarda da binanın ayakta olduğunu görüyoruz. Bu güzelim bina ilgisizlik ve bakımsızlık nedeniyle uzun süre, depo, saray ahırı vb. gibi amaçlarla kullanıldı.

1939 yılında İstanbul'a büyük bir stat yapma fikri gündeme gelince bu binanın yıkılmasına karar verildi. Yıkım yapıldı, stat inşası ise İkinci Dünya Savaşı nedeniyle ertelendi. Savaşın bitiminden sonra inşaat sürdü. 1947 yılında stadın yapımı tamamlandı ve ilk maç 1948 yılında oynandı. İsmet Paşa, Mithat Paşa isimleri alan stada son olarak İnönü Stadı adı verildi.

Tiyatrodan günümüze kalan ise, içini gösteren bir gravür, eski bir fotoğraf ile Devlet Resim ve Heykel Müzesi'nde bulunan anonim bir ressamın tablosu... Bir hayli ayrıntılı çalışılmış bu gravürden, tiyatronun tavan süslemelerinin, avizesinin, her şeyin çok güzel olduğu anlaşılıyor, ikinci kat localarının ortasındaki mekân Sultan Abdülmecid'in locasıdır, belli belirsiz görülen ise sultanın bizatihi kendisi...

Parter Neden Boş?

İkinci saray tiyatrosuna gelince... Günümüze ulaşmayı başaran bu tiyatro, Yıldız Sarayı'ndadır. Tiyatro ve operaya ilgi duyan Sultan II. Abdülhamid tarafından yaptırılmış, 1889'da açılmıştır. Projesini saray mimarı Raimondo d'Aronco, uygulamasını ise mimar Vasilaki Kalfa'nın oğlu Yorgo yapmıştır. Salon ana projede at nalı gibi tasarlanmışsa da, uygulamada dikdörtgen biçimindedir. Aşağıda parter, yukarıda locaların bulunduğu bir galeri vardır. Sahnenin tam karşısında, ana girişin üstünde sultanın geniş locası bulunur. Padişaha yakın locaların bazısı kafesliydi; Harem'deki kadınlar oyunları buradan seyrederlerdi. Sahnede ise, kimse sultana sırtını dönemeyeceği için parter boş kalırdı. Aynı nedenle orkestra galerinin altında, sahneye göre sağda otururdu. Derinliği altı metre olan sahnenin küçüklüğüne karşın, burada bale dışında her türlü dramatik ve müzikli oyun sergilenebiliyordu.

 

Sarayın Neşesi: Stravolo

İstanbul'a gelen yabancı topluluklar, Avrupa'nın ünlü sanatçıları da ara sıra Yıldız Sarayı Tiyatrosu'nda gösterimler veriyorlardı. İtalya'dan gelen komedyen bir opera sanatçısı, sultanı öyle çok güldürmüştü ki, sultan onu yarbay rütbesiyle tiyatronun yönetmeni yaptı. Bu kişi, Arturo Stravolo'ydu. Yalnız değildi; eşi, babası, kızı, iki kardeşi ve onların eşleri, hepsi opera sanatçısıydı ve kendisiyle birlikte onlar da saray tiyatrosunun kadrosuna alınmıştı.

Esnek bir kişiliğe sahipti Stravolo. Önemli operaları oynadığı gibi, komedilerde de rol alıyordu. Sultan ne isterse onu hemen sahnede gerçekleştirme gibi bir özelliği de vardı Stravolo'nun. Örneğin sultanın okuduğu ve hoşuna giden bir romandan hemen bir oyun çıkarır ve sahneye koyardı. Sultanı iyi gözlemleyen Stravolo, herhangi bir operada sıkıldığını ya da korkuya kapıldığını hissettiği an gösterimi durdurur, onun yerine sahneye akrobatları, trapez sanatçılarını çıkarırdı. Ayrıca İstanbul'a ilk otomobili getiren kişi olan Stravolo, 1956'da bu şehirde dünyaya gözlerini yumdu.

Pera'dan Dolmabahçe ve Yıldız'a taşınan bu tiyatro salonları artık perdelerini açmıyor. Ancak Yıldız Sarayı'ndaki mekân, Tiyatro ve Sahne Sanatları Müzesi olarak ziyarete açık. Bir devri görebilmeniz ve yaşayabilmeniz için... 

   Kaynakça:
   Skylife  
Ekim-2004
 
www.arkitera.com


Prof.Dr. Metin And'a teşekkürlerimizle