Sanayi Devrimi
SANAYİ DEVRİMİ ,SONUÇLARI ve OSMANLI ÜZERİNDE ETKİLERİ
Sanayi Devrimi tarım ekonomisinden ve üretim ilişkilerinden makine ekonomisine geçmek demektir. Bu olgu 19.yüzyılda Batı Avrupa ülkelerinde meydana geldi ve oradan dünyaya yayıldı. Sonuçları bakımından bütün dünyayı altüst etti. Avrupalıyı güçlü ve zengin kılarken başka milletler ve toplumlar için felaket getirdi.
Avrupa’da bilim alanında başlayan gelişme ve önemli buluşların tarihini 19. yüzyıldan çok öncelere götürmemiz mümkündür. Ancak 19. yüzyılla beraber bu buluşların üretime uygulanması gerçekleşmiş ve bunun sonucu olarak artan üretim Avrupa devletlerinin ekonomik refahını çok yükseltmiştir. Ekonomik refah ise başka şeylerin yanında, silah endüstrisinde de büyük gelişmelere yol açarak, Avrupa’nın tüm dünya milletleri üzerinde egemenliğini kurmasını kolaylaştırmıştır.
18. yüzyılın sonlarına kadar ekonomik hayat büyük ölçüde tarıma, küçük el sanatlarına ve ticarete dayanıyordu. Asıl üretim kaynağı olan toprak, soyluların ve kilisenin elindeydi. Bu durumu yalnız liberalizm ve milliyetçilik gibi akımlar yıkmış değildir. Bunlardan daha temel olan ekonomik yapının değişmiş olmasıdır. Kısaca yeni buluşların üretime uygulanması ve bunların en önemlisi olan buhar gücü ile çalışan makine, makineleşmiş endüstriyi doğurmuş ve bu da Avrupa’da sermaye birikimini arttırmıştır. İşte buna “Sanayi Devrimi” denilmektedir.
Aslında sanayileşme iki aşamalı olarak gerçekleşmiş bir olgudur. Ya da iki ayrı sanayi devriminden söz edebiliriz. Bazı kaynaklar ilk aşamaya sanayi devrimi, ikincisine bilimsel devrim adını vermektedir. Bir başka görüşe göre ise, 18. yüzyıldan 19. yüzyılın ortalarına kadar olan endüstriyel gelişme “makine devrimi”, 19. yüzyılın ikinci yarısında başlayan ise “teknoloji devrimi” dir. Ancak bu duruma nasıl bakılırsa bakılsın önemli olan iki aşamanın etkilerinin birbirinden farklı olmasıdır.
Tüm ürünlerin artması ve aynı zamanda işgücünün açıkta kalması sanayi devrimine yardımcı oldu. Endüstride hammaddeye ihtiyaç vardı. Ürünler için Pazar gerekiyordu. Fabrika araç ve gereçleriyle binaların finansmanı için de sermaye lazımdı. Hammadde ve pazarın bir kısmını deniz aşırı koloniler sağlıyordu. Bu yüzden, ticaretteki atılım da sanayi devriminin yardımcısı oldu.
Sanayi devrimi aile içi üretimi büyük ölçüde etkiledi. Makineler basit el araçlarının yerini aldı. El aaagahları ve eğirme makineleri su veya buhar, kol gücünün ve hayvan enerjisinin yerini aldı. 1789’lardaki bu değişim yalnız bir kaç endüstriyi etkilemişti. Bunlar ancak, madencilik, mühimmat, tekstil gibi anahtar sanayi kolları idi.
Demir üreticilerinin artan kömür ihtiyacı yüzünden, kömür madenciliği 18. yüzyılda büyük bir iş alanı idi. Yüzyıllarca bu işte mangal kömürü kullanılmıştı. Ancak bu maliyeti oldukça arttırıyordu.Bunun önüne kok kömürü kullanılarak geçildi.Böylece daha yüksek kalitede demir üretimi gerçekleştirildi. Askeri ihtiyaçları karşılamak için yeni döküm haneler ve askeri fabrikalar kuruldu.
Öte yandan tekstilde ucuz yünlü elbiselerin üretiminde devrim oldu. “Uçan Mekik” denilen araç ilk kez el dokumalarında uygulandı. Büyük başarı sağladı. Daha sonra su gücüyle çalışır hale getirildi. Kapasite 100 misli arttı. Ancak 1760’larda su gücüne dayalı endüstri yerini buhar gücüne bıraktı.
1789’larda İngiltere 150 adet pamuk eğirme makinesine sahip olmasına rağmen, yünlü ve diğer ara ürünlerin önemli bir kısmı halâ elde yapılıyordu. Endüstri gelişiminin bütünüyle tamamlanması ucuz ve ağır kargoların, ulaşıma yarayan kanal ve demiryollarının yapımına ve eğitilmiş insan gücü ile sermaye yokluğunun üstesinden gelmesinden bağlıydı. Bütün bu gelişmeler ve çabalar 18. yüzyıl Sanayi Devriminin ilk adımlarını oluşturdu.
19.yüzyılda başlayıp 19.yüzyılın ortalarına kadar süren bu sanayileşme sürecine demir ve kömürün asıl enerji kaynağı ve hammaddeyi oluşturduğu “makineleşme çağı” denilmektedir. Temel ve ayırıcı özelliği, makine kullanımının yaygınlaşması sonucu büyük fabrikaların ortaya çıkmasıdır. Böylece, Avrupa’da temelde tarım işçilerinin toplumdan fabrikalarda eşya üreten nüfusa doğru düzenli bir değişim olmuştur.
Daha önceki dönemlerin ayırıcı özelliği nasıl avcı ve toplayıcı kabileler ile büyük toprak parçaları ise, sanayi çağının çarpıcı kurumu fabrikalar olmuştur. Fabrikalar üretimi hızlandırmış, yaygınlaştırmış, kaliteyi arttırmış, iş gücünden tasarrufu sağlamış, maliyeti aşağıya çekmiştir.
1870’lere kadar pratik buluşlar, sistemli araştırmalardan çok, sağduyuya ve geleneksel becerilere dayanan yetenekli teknisyenlerin ve işlerine sıkı sarılan girişimcilerin çabalarının ürünü idi. Demiryolunun kara ulaştırmacılığına yeni bir hız ve etkinlik kazandırdığı, okyanus gemiciliğindeki gelişmelerin çelik teknelerin ve buhar gücüyle çalışan pervanelerin tahta teknelerin ve yelkenlerin yerini almasına yol açtığı kömür ve buhar çağı idi. Aynı zamanda teknolojinin ve sanayiinin her alanında İngiltere’nin herkesçe kabul edilen önderliklerini sürdürdükleri bir dönemdi. Kömür ve çelik sanayilerinin yanı sıra dokuma makineleri, buharlı motorlar, demir yolları ve buharlı gemiler İngiltere’de bulundu ya da ilk gelişmiş biçimlerini bu ülkede kazandı.
19. yüzyılın ortalarına kadar süren bu sanayileşme süreci demir ve kömürün asıl enerji kaynağı ve hammaddeyi oluşturduğu bir makineleşme sürecidir. Buhar, kömür ve demirin bileşimi önemli siyasal, ekonomik ve toplumsal sonuçlarıyla birlikte demiryolu dönemini başlattı.
1870’lerden sonra sanayi devriminin nitelik değiştirdiği görülmektedir. Bilimsel buluşlar ve bunların üretime uygulanması, devletlerce desteklenmeye başlandı. Böylece büyük ve varlıklı kuruluşların imkanları, doğal kaynaklar ve bilim işbirliği yaparak yeni ve seri halde üretime yöneldi. Bu aşama ilkine göre toplumsal alanda da daha etkili oldu.
Temel hammadde ve enerji kaynaklarında da değişiklikler oldu. Elektrik teknolojisindeki gelişmeler, kimya sanayiinin doğuşu, kömür ve demirin yanında petrol ve kimyasal maddelerin ortaya çıkışı gibi çok önemli gelişmeler bu çağa damgasını vurdu.
Günümüzde bile kullanım alanı bulan içten yanmalı motor, telefon, mikrofon, telsiz, gramafon, lamba, araba lastiği, bisiklet, daktilo, ucuz gazete kağıdı gibi yenilikler sanayi devriminin bu döneminde ortaya çıkan ürünlerdir.
Demir sanayi devriminin birinci döneminde önemli bir etken iken ikinci aşamada yerini bütünüyle çeliğe bırakmıştır. Özellikle demiryolu yapımında çeliğin yeri büyüktü. 1880-1890 yılları arasında A.B.D. mevcut demiryollarına 115.000 km. eklerken, İngiltere mevcut demiryolu uzunluğunu 1860-1913 arasında iki katına, Fransa dört, Almanya ise altı katına çıkarmıştır. Rusya’da da doğuda Pasifik güneyde de Asya’nın içlerine kadar uzanan bir ağ örülmüştü. Böylece demiryolu ulaşımı 1870 sonrasında hayatın her alanında etkinlik kazanmış, beraberinde siyasal ve ekonomik yönden güçlü merkezi devletlerin kurulmasını getirmiştir.
Bu devrin ilk ve en açık özelliği üretimde görüldü.daha fazla mekanik güç, daha fazla hammadde, daha fazla üretilmiş mal artık ürün ve değer , daha fazla ulaşım, sanayi ve ticaret süreçlerini beraberinde getirdi. Bu ürünleri pazarlayacak, alacak ve tüketecek kitleler ortaya çıktı. Eski ve basit yapım biçemlerinin yerini daha ucuz ve aynı zamanda bazen daha kaliteli ürünleriyle fabrikalar aldı.
Öte yandan iletişim, sanayiinin gelişmesinde hemen hemen ulaşım kadar önem kazandı. İngiltere posta sistemini kurarak çağdaş iletişimin öncülüğünü yaptı. 1875 Uluslararası Posta antlaşması sonucunda, ulusal posta sistemleri uluslararası düzeyde bütünleştirildi. 1860’da Atlantik’i boydan boya aşan ilk telgraf kablosu çekildi. Radyo dalgalarıyla telsiz telgraf da 1895’teki ilk denemenin ardından uzak yerlere iletişim alanında büyük bir önem kazanmaya başladı. Haberleşmede görülen bu gelişmeler gazetelerin geniş kitlelerce okunmasında etkin oldu. Basın yoluyla kamuoyunu etkilemek, yeni bir politik anlayışa ve diplomasiye yol açtı.
Deniz ulaşımında görülen gelişmeler de son derece önemliydi. Buharlı geminin 1807 gibi erken bir tarihte yapılmış olmasına rağmen gelişme göstermemesi okyanuslarda uzun süre yelkenlilerin egemenliğini kıramadı. Çok kömür harcaması bunun önemli bir nedeni idi. Ancak 1870’den sonra daha iyi buhar kazanlarının ve daha geniş çelik teknelerinin yapılması, buharlı gemilerin yük taşımasında gelişme sağladı. Bunun doğurduğu sonuçlardan birisi Amerika’nın, Arjantin’in ve Avustralya’nın geniş ve verimli ovalarında yetiştirilen tahılların Avrupa’ya çıkarılmasını kolaylaştırması oldu. 1869’da Süveyş Kanalı’nın ve 1914’de Panama Kanalı’nın açılmasıyla dünyanın görünümü değişti.
Kara ve deniz taşımacılığında görülen bu gelişme hava ulaştırmacılığında olmadı. Hava ulaştırmacılığı daha ağır gelişti ve ancak Birinci Dünya Savaşı öncesinde bir deneme devrimi yaşadı.
Kendi Dışında Sanayi Devrimi genelde, batı dünyasının zenginliğini büyük ölçüde arttırdı ve temizlik, sağlık, konfor standartlarında önemli gelişmeler sağladı. Sanayi Devriminin başlangıç aşamalarında, fabrika işleticilerinin yeni sanayi kentlerinde kalabalık topluluklar oluşturması ve eski kentlerin hızla gelişmesi kuşkusuz, geleneksel kurumların başa çıkamadıkları toplumsal sorunlar yaratmıştır. Bu durum Karl Marx’ın (Ölümü 1883) onca bolluğa karşın, proleter kitlelerin, sorunun bir devrimle çözüleceği noktaya dek gittikçe daha çok yoksullaşacakları yolundaki görüşüne temel oldu. Marx’ın, bu temel düşüncesinin gücünü, Fransız Devrimi’nin meşalesini tutuşturan kentli yoksullardan aldığı biliniyordu. 1789’dan beri bu olay Avrupa’nın siyasi hayatını belirleyen önemli bir unsur olmuştu.
Ne var ki 1848-1849’da görülen ayaklanmalar başarısızlıkla sonuçlandı. Bundan hemen sonra çeşitli toplumsal buluşlar sanayi toplumunun bu erken dönemlerinin güçlerini ve çirkinliklerini denetlemeyi biraz da gidermeyi başardı. Düzenin kentlerde sağlanmasında kent polisinden yararlanma yoluna gidildi. Kanalizasyon şebekelerinin, çöp toplama hizmetlerinin, parkların, hastanelerin, sağlık ve kaza sigortalarının etkinlikleri görüldü. Yeni okulların açılması, işçi sendikalarının kurulması, yoksul ve öksüzler için yurtların yapılması gibi önlemlerin de yararı büyük oldu.
Sanayi devriminin ikinci temel özelliği, nüfus artışının hızlanmasıydı. Örneğin Avrupa’da tüm kıtanın nüfusu 1800’de 175 milyon dolaylarındaydı. 19. yüzyıl boyunca 60 milyonu aşkın insan denizaşırı ülkelere ve diğer coğrafyalara geçmiş olmasına karşın 1900’de 400 milyon dolaylarına çıkmıştı. Nüfusun böyle hızla artmasının baş nedeni ölüm oranlarında görülen büyük düşüş idi. Ölüm oranlarının düşmesi ise bir dereceye kadar, tıp biliminin ve kamu sağlığını koruma önlemlerinin gelişmesinin, bir dereceye kadar da, yiyecek kaynaklarının artmasının ve hayatın maddi şartlarında görülen genel gelişmelerin ürünüydü.
I. Dünya Savaşı öncesinde nüfusun büyük çoğunluğunun tarımı ve toprağı bırakıp kentlere göç etmesi olayı sadece İngiltere’de görüldü. Diğer büyük devletlerin hemen tümünde toprağa bağımlılık sürüp gitti. Ancak 1914 sonrasında benzer bir gelişme diğer ülkelerde de görülmeye başlandı. Tarladan fabrikaya, köyden kente geçiş hareketi batının her yerinde görüldü.
İnsanın sıradan günlük hayat deneyiminde ve alışkanlığında ortaya çıkan ve göstergesi tarlalardan tümüyle uzaklaşmak olan bu gelişme, insanların yalnızca başka hayvanları avlayarak yaşamalarını sürdürdükleri dönemden çıkıp, kendi yiyeceklerini üretmeye başladıkları döneme geçtiklerinde görülenler kadar önemli temel bir olgu niteliği taşımaktadır. Sanayi devriminin doğrudan sonucu olan işçilerin fabrikalarda toplanması ve fabrikalarında kentsel alanlara yığılmasıyla giderek kentlerin kırsal alanları ortadan kaldırmasına yol açtı. Böylece, 1870’lerde başlayan dönemde kitle hareketleri önem kazanmaya başladı. Genel oy, genel seferberlik, genel eğitim ve nihayet genel savaş ya da kitle savaşı gündeme geldi. İnsanoğlu iki büyük genel savaşı çıkardı ve olumlu olumsuz sonuçlarına katlanarak yeni sorunlarla baş başa kalarak günümüze kadar yaşam mücadelesini sürdürdü.
Sanayi Devrimi'nin Osmanlı Üzerinde Etkisi
Sanayii İnkılabı küçük sermayeden,büyük sermayeye,yani kapitalizme geçilmesini sağlamış,küçük sanayii kuruluşlarının yıkılması,ucuz ve bol üretimi dünya ticaret dengesini değiştirmiştir.Sanayii İnkılabı ile birlikte Avrupa’da hammadde ve Pazar problemi yaşanmıştır.Bu problem batılı ülkeleri hem milli sınırları içinde,hem de sömürgelerinde koruyucu tedbirle almaya ve yeni pazarlar bulmaya zorlamıştır.Kalabalık nüfusu,yer altı ve yerüstü zenginlikleriyle Osmanlı Devleti bu açıdan Batılılar için önemli bir Pazar niteliği taşımıştır.Osmanlı Devleti’nin Sanayii İnkılabı’ndan olumsuz yönde etkilenmemek için alması gereken önlem yüksek gümrük uygulayarak Avrupa mallarına karşı yerli sanayisini korumak ve sanayiini çağdaş teknolojiyle güçlendirerek,Batı malları ile rekabet edebilecek duruma getirmektir.Ancak bunların hiçbiri yapılmadığı için Osmanlı Devleti,Sanayii İnkılabı’ndan olumsuz yönde etkilenmiştir.
Mal üretimi çoğaldıktan sonra,artık kapitülasyonların tanıdığı ayrıcalıkları da yeterli görmeyen Batılılar,Osmanlı Devleti’nin uyguladığı ticaret yasaklarından,tekel uygulamalarından şikayetçi olmaya başlamışlardır.İngilizler,Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşanın çıkarttığı isyan ortamından faydalanarak,1838 Ticaret Antlaşmasıyla bu şikayetlerden kurtulma imkanını elde etmiş,bunu diğer büyük Batılı devletler izlemiş ve ülke adeta bir yarı sömürge ağı içine düşmüştür.Avrupa malı ucuz ve bol miktarda Osmanlı pazarına girerken,Osmanlı ülkesindeki hammadde daha ucuza yurt dışına çıkarılmış,bu da yerli sanayiinin gelişmesini engellemiştir.
Osmanlı Devleti’nin savaşlar yüzünden mali durumunun bozulması ve izlediği yanlış ekonomik politika,Onu Batılı devletlerden borç almaya zorlamıştır.Alınan borçlar yerinde kullanılmadığı için,devlet bu paraların faizlerini bile ödeyememiş ve iflas ettiğini açıklamıştır.Batılıların,Osmanlı Devleti’nden alacaklarını tahsil etmek gayesiyle 1881’de kurulan Duyun-u Umumiye Teşkilatı,devletin gelirlerinin önemli bir bölümünü el koydurmuştur.Bu da Osmanlı Devleti’nin mali bağımsızlığını yitirmesine neden olmuştur.Osmanlı Devleti’nin bu şekilde borçlanması yabancı müteşebbise yaramış,Türk müteşebbisler ya tamamen ortadan silinmiş,ya da yabancılarla anlaşarak çalışmalarına devam etmek zorunda kalmışlardır.Bunun sonucunda demiryolu,limanlar,elektrik-havagazı,su ve maden ocakları hep Avrupalı işletmeciler tarafından işletilmiştir.amacı kar etmek olan bu şirketler,milli kaynakları rasyonel olmayan bir şekilde kullanarak zenginleşirken,ülke kaynaklarını kurutmuşlardır.